23 Şubat 2015 Pazartesi

Komünist işçi ve şair Vaptsarov


GÜNDEM
Ana Sayfa » GÜNÜN İÇİNDEN » Komünist işçi ve şair Vaptsarov

Komünist işçi ve şair Vaptsarov

Belki de bir çoğumuz adını ilkkez duyacağız proleter komünist şairin, oysa bize öyle uzak değil. Yıllar öncesinden dilimize dolanan ezgiyi bir hatırlayalım yeter. Mehmet Celal’in bestelediği “Ölümden Önce” şiirini ya da Grup Ekin’in “Veda” şiirine yaptığı besteyi hatırlayalım: “Geleceğim bazen uykudayken sen..”
Bulgaristan Komünist Partisi üyesi işçi, şair ve dava adamı Nikola Vaptsarov. Tüm dünya faşizm tehditiyle uğraşırken bir avuç Bulgar partizan da işbirlikçi iktidara ve Alman faşizmine karşı destansı bir direniş sergilemişlerdi. Küçük ama bolşevik müfrezenin üyelerinden birisi de ünlü şair Vapstsarov’du, 24 Aralık 1909’da Pirin dağının eteğindeki Bansko kasabasında doğdu.
nikola_vaptsarov_610Vaptsarov çok şanslı bir çocuktu. Doğduğu kasaba bağımsızlık için mücadele eden isyancıların karargahıydı. Daha küçükken bilincine işleyen “bağımsızlık” fikri olmuştu.
Bulgar Komünist Partisinin Bansko bölgesi kurucularından olan öğretmeni Nikola Golev Vaptsarov’un komünist ideoloji ve örgütle tanışmasının ilk nüvelerini atan kişi olmuştu. Ayrıca Sovyet bir partizan olan ve bir süre aynı kasabada yaşayan doktor Mayler de gençliğe adım attığı ilk yıllarda Vaptsarov’un bağımsızlık fikrinin daha da derinleşmesinde etkili olan isimlerden biriydi.
Vaspstsarov’un şiirle tanışması babasının bir çete komutanı olması ve çetenin ikiye bölünmesi sonrasında ekiplerden birinin başına bulgar şair Peyo Yapvorov’u getirmesiyle başlamıştır. Orta öğrenimi yıllarında şairin Yapvorov’dan ve şiirlerinden büyükölçüde etkilendiği yıllardır.
Vaptsarov kendisi istemese de babasının ısrarı ile Denizcilik okuluna giderek oradan mezun oldu. 1932 yılında elinde diploması olan genç bir makina teknisyeniydi. Vaptsarov’un okul mezuniyet töreninde yaptığı konuşması oldukça ünlüdür. Okuldaki ve eğitim sistemindeki askeri disiplin işleyişine karşı gelmiş ve eleştirmişti.
Vaptsarov öğreniminin geri kalanını hem öğretmeni hem de şair Peyo Yapvorov’da etkisiyle yıllardır ilgisini çeken edebiyat üzerine yapmak istemiştir. Ancak maddi olanaksızlıklar Vaptsarov’un hayalini gerçekleştirmesine “şimdilik” olanak vermemiştir.
23 yaşına geldiğinde Vaptsarov teknisyen olarak çalışmaya başladı. Kağıt fabrikasında çalışmaya başladığı dönem hem BKP, hem de hayat arkadaşı Boyka ile tanışma sürecine denk gelmektedir. Çalıştığı fabrikada örgütlü olan BKP yerel komitesi ile ilişki kuran Vaptsarov zaten uzak olmadığı görüşleri benimseyerek Parti’ye üye oldu. Artık bir komünist işçiydi.
İki yıl sonra Boyka ile evlendiler. Vaptsarov çok zor şartlarda çalışma yaşamına devam etti. Bir oda, bir mutfaktan ibaret bir işçi evinde Boyka ile yaşamlarını sürdürdüler. Nikola Vaptsarov, değirmende teknisyen olarak çalışıyor. Komünist parti faaliyetlerine devam ediyor. Vaptsarov’un kendisini sosyalizm konusunda geliştirdiği, sıçrama dönemi olan yıllar. Durmaksızın okuyor, edebiyata olan ilgisinin etkisiyle işçi piyesleri yazıyor.
Komünist bir işçi ve bir edebiyatçı olma yolunda adımlar atmaya başlar. İşten atılmasının ardından Sofya’ya geri dönerler. Bulgaristan ekonomisi çok kötü durumdadır. İkinci Dünya Savaşı ve faşizmin ayak sesleri… Ekonomik kriz işçi sınıfı ve yoksullarının yaşamlarını daha derinden etkilemektedir.
Vaptsarov ailesi çocuklarının birisini açlıktan kaybederler. Vaptsarov komünist işçi kimliği yüzünden uzunca süre iş bulamaz. Komünist parti üyesi yazar ve şairlerle tanışır. Devrimci şairler onun şiirleri ve yazıları üzerinde etki ederler. Vaptsarov da şiir yazma sürecini hızlandırır. Artık bir işçi, bir kavga insanı ve bir şairdir. Yıllardır özlemini duyduğu edebiyat yaşamı devrimci bir tarzda başlamıştır.
İşçi sınıfı, devrim ve sosyalizm içerikli şiirleri işçi sınıfına armağanı olmuştur. Kavganın ve aşkın şairidir. Ölümünden sonra faşizme karşı birleşik cephe saflarında komünist işçiler tarafından onun şiirleri okunmuştur. Bir avuç partizan faşizme karşı direnirken ateş başlarında onun işçi sınıfına ve sosyalizm davasına adadığı şiirler ile umud bulmuşlar ve içlerini ısıtmışlardır.
Demiryollarına makinist-ateşçi olarak işe girer. Kölelik koşullarında ve çok ağır bir iş olsa da başka yapacak iş bulamamıştır. Günde 10-12 saat kömür taşır. Şiir yazmak için işin onca ağırlığına, geceleri uykusuz kalma pahasına geç saatlere kadar şiir yazmaya devam eder. O dönem şiirlerin de bu zor çalışma koşullarının izlerine rastlanır. Çekilen acıların devrimci mücadele ile bir gün son bulacağı inancı o dönem ki dizelerinden anlaşılır.
“Bu yüzden, uykularımdan
çalarak yazdığım şiirler,
parfüm kokmaz, bu yüzden
kısadır o çatık kaşlı sözler.
Çektiklerimiz için,
yok ödül filan beklediğimiz
ne de o koca ciltlerinde
resmimiz olsun isteriz
Yalnız yalın anlat öykümüzü
geleceğin insanlarına
yerimizi alacaklara anlat
nasıl cesurduk kavgada…”
“İşte, soluk alıyorum,
Çalışıyorum, yaşıyorum,
Ve şiirler yazıyorum
(Elimden geldiğince).
Hayatla ben bakışıyoruz kaş altından
Ve savaşıyorum onunla,
Gücümün yettiğince.
Hayatla kavgalıyız,
Ama sanma ki
Nefret ediyorum hayattan
Tersine, tam tersine!
Sonunda bilsem öleceğim,
Hayatı kaba, çelikten pençeleriyle
Yine seveceğim!
Yine seveceğim!”
5601Vasptsarov’u ileriye taşıyan en önemli özelliği onun bir komünist işçi ve komünist bir aydın olmasıydı. Herşeyden önce o içinden geldiği sınıfa ve sınıfın davasına adanmış bir insandı. Şiirlerinde sınıfın acıları, umutları ve öfkesi vardı. Bulgar yenilikçi şiirinin öncülerinden olmasının altında yatan asıl neden onun komünist kişiliğiydi. Şiirlerinde Smirnenski işçi sınıfının ağır koşullarını yansıtmıştı. Aynı konuları parti-sınıf ilişkisi içinde ele alışı ve bir işçi önderi oluşu da bu nedenlere dayanmaktadır. Vaptsarov parti tarafından Bulgaristan Sendikalar Kongresine delege olarak gönderilmişti. Sayısız işçi direnişinde ve parti tarafından örgütlenen kampanyalarda Vaptsarov’un izlerini bulmak mümkündür. Faşist Makedon örgütü Vaptsarova bir suikast gerçekleştirdi. Bu suikastin ana nedeni onun öncü komünist işçi olmasıydı.
Vaptsarov’un kişilik özellikleri onu hem Bulgar işçi sınıfı hem de tüm dünyadaki işçi sınıfı ve devrimcileri gönlünde yukarılara taşımıştır.
Vaptsarov ilerleyen yıllarda komünist parti saflarında partinin kendisine uygun gördüğü her görevi yerine getirmek için çabaladı. 1940 yılında tutuklandı. Razlog bölgesinde Bulgaristan ve SSCB arasında antlaşma imzalanması için başlatılan imza kampanyasını örgütlemek için görevdeydi. Tutukluluğunun ardından Godeç bölgesinde uzun süre sürgün hayatı yaşadı. Bu süreçte Naziler Bulgaristan’ı işgal etmişlerdi. BKP askeri olarak örgütlenmeye başlamıştı. Yeni kurulan Merkezi Askeri Komisyonun ikinci başkanlığı görevine Vaspstsarov atanmıştı. Sovyetler Birliği’nden illegal olarak ülkeye giren Albay Tsvyatko Radoynov’un komisyonun başkanlığını yürütüyordu. Böylesine zor koşullarda Vapstsarov’un edebiyat tutkusu devam ediyordu. Partinin yayınladığı dergilerin yazı kurullarında da görev yapıyor ve şiir yazmaya devam ediyordu. Şairin ilk ve tek şiir kitabı olan Motor Türküleri böylesi bir dönemde Sofya’da yayınlandı.
BKP merkez komitesine yönelik gerçekleştirilen bir operasyonun ardından 4 Mart 1942 günü bir bölük Partiliyle birlikte tutuklandı. Polis müdürlüğünde aylarca işkenceye uğradı. Ancak Vaptsarov işkenceler karşısında geri adım atmadı. Yapılan onca işkenceye rağmen direndi, teslim olmadı.
Faşist mahkeme tarafından, BKP Merkez Komitesi sekreteri Anton İvanov, Peter Bogdanov, Atanas Romanov, Anton Popov ve Georgi Minçev’le birlikte ölüme mahkûm edildi.
Günlerden 23 Temmuz’du yıl 1942. Sofya’da kurulu olan, Nazilerin üst olarak kullandığı Yedek Subay okulunun atış poligonunda bir ses yankılanıyordu. Aralarında Vaptsarov’unda bulunduğu altı komünist devrimci idam mangalarının karşısında cesurca ve korkusuzca Hristo Botev’in “Kim ki özgürlük mücadelesinde düşerse / O ölmez” şarkısını haykırıyordu.
33 yıllık yaşamında bir komünist, bir işçi ve bir şair olarak kendisini sosyalizm davasına adayan Vaptsarov bize kavga ve sosyalizm için yazılmış şiirlerini ve onurlu bir yaşamın tarifini bıraktı.
Vaptsarov’un yaşamı bir aydının nasıl olması gerektiğine verilmiş en güzel cevaplardan biridir. İşçi sınıfı sanat ve edebiyattan ne anlar ki diyen burjuvaziye verilmiş en güzel cevaplardan biridir.
İdam edilmeden önce hayat arkadaşı Boyka ve sosyalizm davasına iki şiir yazmıştır. Kanıyla yazdığı bu şiirler onun aşk ve kavga ile dolu yüreğinin kısacık bir özeti niteliğindedir. Giderken veda etmemiştir. Sosyalizm davasına bir yaşamı ve geride bıraktığı onlarca şiirini armağan etmiştir.
” Veda
geleceğim bazen uykudayken sen
beklenmedik,uzak bir konuk gibi,
sokakta bir başına koyma beni
kapıyı sürgüleme üstümden
usulca girecek,
bir yere ilişeceğim, bir zaman,
karanlıkta bakacağım yüzüne
ve yorgunluk göz kapaklarımı indirince
seni kucaklayacak
ve çıkıp gideceğim…”
“Kavga amansız ve katı,
Kavga, dedikleri gibi destansı.
Ben düştüm. Yerimi başkası
alacak… o kadar
Burada, bir kişinin lafı mı olur?
Kurşuna diziliş, dizildikten sonra
kurtlar.
O kadar yalın ve akla yatkın.
Ama birlikte olacağız fırtınada,
halkım, çünkü sevdik seni.”
47350775_tn30_0NİKOLA VAPTASAROV’UN EŞİ BOYKA VAPTSAROV’A YAZDIĞI AŞK MEKTUBU
Dur Boyka genelleştirmelerinle o kadar uzağa gitme. Mektubunda yaptığın incelemedeki matematik çelişki sezilse de, sen yine de doğru yolda değilsin. Çünkü bilmelisin ki aşkın olduğu yerde mantık hareketsizdir. Mantık gönül işlerinin çoğunu aydınlatamaz. Bu güce sahip değildir de ondan. O arkasında anlatılması güç bir mutluluk ateşinin yandığı yok edici kuruntu bulutlarının ve insani olmayan çelişkilerin yer aldığı kapıyı açma yetkisine sahip değildir. Aşkımızda yalnızca güneşin yer alacağını, sevgimizin yalnızca hoş kaygısızca söylenen bir şarkı olacağını hiçbir zaman sanmadım. Hatta böylesi bir sevgiyi arzulamıyorum bile. Düşün bir, böyle bir aşk ne kadar sade ve renksiz olur. Böyle monoton bir “sevgicik” yalnızca duygudan yoksun, güzeli ve kötüyü ayırt etme sezgisinden yoksun kimseler için varolabilir. Aşkımızın çok renkli olabilmesi için akılcı bir biçimde çeşitli yönler araştırmamız gerektiğini söyleme dileğinden uzağım. Yaşam bizim önümüze bin bir sorun koyacaktır. Bunları herkes kendi tarzında çözümleyecektir. Ve sonra bu sorunları genelleştirmek için bizim kişiliklerimiz karşılaşacaktır. Bu uğraşta birinin ötekine dönüşümü benim için aşkta en yüksek aşamadır.
Mutluluğumuzun yangın gibi yok edici olup sonra yeni biçimlerle harekete geçmesini istiyorum. Ansızın doğabilecek şeyler istiyorum ben.
Laura ve Petrarka’nın aşkını düşün. Ne kadar mutlu ve ne kadar mutsuzmuş bu aşk. Edgar Poe’yu ve Neli’yi düşün. Lora ve Yavorov’u düşün.
Ben işte böyle olmak istiyorum Boyka. Ardımdan yürüyecek misin? Yürüyecek misin ardımdan yoksa korkacak mısın? Bana inan. Hiçbir zaman pişmanlık duymayacaksın. Benim Petrarka olduğumu sanma sakın. Fakat sen Laura olabilirsin. Sen aydınlık bir esin perisi olabilirsin. Laura, Neli ya da Lora olduğun zaman onlar gibi trajik bir sona uğrayacağın anlamına gelmez bu.
Şimdi en azından trajik şeyler düşünebilirsin. Çünkü seni seviyorum Boyka. Daha ne biliyorsun. İşte topu topu dört gün geçti aradan. Ve hasta gönlüm senin için ağlıyor bak.
Anılarımız canlanıyor kafamda. Gülüşünle, güzel oynak gövdenle karşımdasın. Ve ben şaşıyorum. Şimdiye kadar nasıl yaşayabilmişim senin varlığından habersiz, senden uzak. Anlayamıyorum, anlayamıyorum, beni nasıl neyle bağlayabildin bu kadar sıkıca. Ve biliyor musun bunu anlamadığıma seviniyorum.
Çünkü aşk çözümlenemez.
İşte böyle Boyka. İnsan aşkı anlayamaz. Sorunu yanıtlıyorum. Ama bu sorunun yanıtı kağıda kaleme sığmaz. O bir duygudur, hissedilir.
İşte olup bitenler içimde tuhaf bir dalgalanma halinde. O kadar rahatım ki, elimi açsam kanatlanacağım, uçacağım.
Bütün bunlar belki benim düş gücümün ürünü, yüreğimin çağrışımları. Fakat yukarılara çıktığımı hissediyorum. Böyle bu. Çünkü gönüllerimiz güzelliğin senfonisiyle birleşiyor. Sonsuz aydınlık içindeyiz ikimiz.
Gülüşünü bozmamak için seni hafifçe öpüyorum.?

YORUM YAZ

Girdiğiniz e-mail adresiniz yayınlanmayacaktır. lütfen zorunlu alanları doldurunuz *
 *